Merhamet Elçisi Hakkında

Onun hakkında yazmak da konuşmak da hem kolaydır hem zordur. Kolaydır, çünkü o, güçlü devletlerin dahi başaramadığı işleri kısa sürede gerçekleştirmiş olağanüstü bir şahsiyettir. Ancak zordur; zira öyle yüce bir mertebede durmaktadır ki, onun hakkında söz söylemek büyük bir vakar, derin bir bilgi ve yüksek bir liyakat gerektirir. Buna rağmen, ona duyulan sevgi ve bağlılık, insanı bazen mutlaka kalemi eline almaya ya da söz söylemeye sevk eder — çünkü o, son peygamberdir.

O, bu ilahi göreve seçilmemiş olsaydı dahi, insanlığın en yüce mertebesinde yer alacaktı. Nitekim Allah, sahip olduğu yüce vasıflar ve üstün ahlâk sebebiyle onu elçisi olarak tayin etmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, onun peygamber olmaması imkânsızdır; zira Tanrı’nın adaleti gereği, ilahi görevler doğdukları andan itibaren yalnızca tertemiz ve günahsız bir hayat sürdürenlere verilmiştir.

Belki de tam olarak kavrayamadığımız bir sırdır — Allah’ın sevgili kullarının bu dünyada çektiği sıkıntılar. O, doğumundan vefatına dek son derece meşakkatli bir hayat yaşamıştır, daha dünyaya gelmeden önce babasını kaybetmiş; yani yetim doğmuştur. Annesini ise çocukluk yıllarında yitirmiştir. İlk önce dedesinin, ardından amcasının himayesinde büyümüştür. Bahsettiğimiz şahıs, Abdullah’ın oğlu Muhammed’dir.

Tüm bu zorluklara rağmen, çocukluk ve gençlik yıllarında çevresi tarafından en güvenilir, en dürüst, en adaletli ve en doğru insan olarak tanınmıştır. Sonrasında Allah ona Hatice adında bir kadınla karşılaştırmıştır. Bir aile kurulmuş; ancak kadının yaşının büyük olması sebebiyle her ikisi de eleştirilere ve alaylara maruz kalmıştır. Hatice, ona hem eş, hem dost, hem dert ortağı hem de inanç yolunda sadık bir yoldaş olmuştur. Fakat bu, onun çilesinin sonu olmamıştır. Erkek evlatları hayatta kalmazken, kız çocuklarından yalnızca en küçüğü Fatıma sağ kalmış ve nesli onunla devam etmiştir. Peygamberin sağlığında diğer üç kızı da acı dolu bir hayat sürmüştür. Oğlu gibi büyüttüğü Zeyd’in özel hayatı ise arzulanan başarıdan uzak kalmıştır. Ne mutlu ki, Allah bu zorlu yolculukta ona, eşi Hatice ve amcaoğlu Ali gibi destekçiler nasip etmiştir.

O, bir insandı. Peygamberlik görevinden önce de sonra da, elbette ki bir insan için zor olan her şey ona da zor geliyordu. Şahsi hayatında karşılaştığı sıkıntılarla birlikte peygamberlik misyonu nedeniyle maruz kaldığı musibetler, düşmanlıklar ve haksızlıklar eklendiğinde; Muhammed Peygamber’in 63 yıllık, çile dolu bir hayat sürdüğü ortaya çıkar.

Onun peygamberliği hakkında şöyle denilebilir: Allah, “dünya” olarak adlandırılan bu yerin en cahil, en ahlaksız, en zalim, en vahşi, en hain ve en saldırgan insanlarına; insanlık tarihinin en merhametli, en ahlaklı, en erdemli, en adaletli, en temiz, en dürüst ve daha nice yüce değerlere sahip bir insanı elçi olarak göndermiştir.

Bu zıtlıklar arasında hakkın, yani doğrunun, nihayetinde galip geleceğine inanmak kolay değildi. Eğer bu insanları ilahi yola yönlendirmek mümkün olsa, o halde kıyamete kadar gelecek tüm insanları doğru yola sevk etmek de mümkün olacaktı ki, bu görevin nispeten daha kolay bir iş olması gerekirdi.

Daha önce de ifade ettiğim gibi, Allah, elçilerine en çetin hayatları, en ağır sınavları ve en zor görevleri takdir eder. Muhammed Peygamber, Âdemoğullarının son elçisi olarak, en acı dolu hayatı, en zorlu imtihanları ve en güç misyonu omuzlarında taşımıştır. O, tüm peygamberlerin ve şüphesiz tüm insanlığın en üst mertebesindeydi; Allah, altı yüz yıllık peygambersiz döneme Muhammed ile son vermiştir.

Allah, kendi kız çocuklarının gözyaşlarına aldırmadan onları diri diri toprağa gömen bir toplumun karşısına; bir başka kadının gözyaşına dahi tahammül edemeyen bir peygamber göndermiştir. Allah, elçisini semavi kitap olan Kur’an ile mucizelerle donatmıştır. Ancak Peygamberin risalet dönemi boyunca Arap toplumunda başlattığı reformlar da başlı başına bir mucizedir. Onun görevi yalnızca putperestlikle mücadele etmek ve tevhid inancına davet etmekle sınırlı kalmamıştır. Peygamber, kendi örnek davranışlarıyla, insanlık için utanç vesilesi olan davranışlardan arınmış, ahlaki erdemlere sahip şahsiyetler yetiştirmiştir.

Ölümden korkanlar, şehit olma arzusuyla sıraya girmiştir. Kadınların hayvanlardan aşağı görüldüğü bir toplumda, kadınlara erkeklerle eşit haklar tanımıştır. Köleliğin sona ermesini adım adım başlatmıştır. Anneleri cennetin sahipleri olarak yüceltmiş, kız çocuklarını ise cennete götüren sebepler arasında göstermiş ve kadınları erkeklere bir ziynet, bir lütuf olarak tanıtmıştır. İlme öylesine önem vermiştir ki, ilimsiz hiçbir şeyi kabul etmeme emrini vermiştir. İnsanlar için hem bedensel hem de ruhsal temizliği vazgeçilmez kılmıştır. İnsanların birbirine yardım etmelerini ve el uzatmalarını bir zorunluluk olarak görmüştür. Anne-babaya saygıyı, Allah’a saygıyla birlikte emretmiştir. Hakkı çiğnenenleri savunmayı görev kabul etmiştir. Başkalarının—hatta Müslüman olmayanların—hakkına, canına, malına, namusuna ve toprağına saldırmayı kesinlikle yasaklamıştır. O, insanlık tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını yapmış, yepyeni bir dünya inşa etmiştir.

Doğrudur; bütün bunlar Allah’ın emri, Kur’an’ın tavsiyesi ve İslam’ın temel hakikatleridir. Ancak o, bu güzellikleri insanlara kendi merhametiyle ulaştırmış ve sevdirmiştir. Öncelikle bu hakikatler gönüllerde hissedilmiş, ardından hayata geçirilmiştir. Allah, kitabında Peygamberin ahlakını, yumuşaklığını ve merhametini dinin temel unsurları arasında tanıtmış ve şöyle buyurmuştur: “Eğer sen sert ve katı yürekli olsaydın, çevrende kimse kalmaz, insanlar senden uzaklaşırdı.”

Bu ilahi şahsiyet, günlerini kabile savaşlarıyla geçiren, canlı hayvan eti yemeyi kültür olarak benimseyen, öz çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi adet haline getiren insanları; yalnızca 23 yıl içinde, ilahi ahlâk sahibi bireyler haline dönüştürdü. Oysa birçok işgalci ordu ve zalim devletler, fethettikleri halkların kültürünü, düşünce yapısını ve davranışlarını değiştirmek için yıllarca çabaladılar, zor kullanıp servet harcadılar; fakat bunu başaramadılar. Peygamber ise, sadece bir asrın dörtte biri kadar kısa bir sürede tüm bunları kökten ve nezaketle değiştirdi.

O, Merhametli Allah’ın kullarına uzanan merhamet yolunun, Merhamet Elçisi idi. Kesinlikle söyleyebiliriz ki, insanlık tarihinde böylesine bir kahraman yoktur. O, tam anlamıyla zıt bir toplumda—düşüncenin, kültürün ve zihniyetin henüz çok geride olduğu bir çağda— yepyeni bir dünya görüşü, yeni bir ideoloji, yeni bir devlet anlayışı, yeni bir kültür, yeni bir zihin yapısı ve yeni bir yaşam tarzı ortaya koydu. Toplumun ve bireyin gelişimi için en başarılı modeli oluşturdu ve bu yolda büyük bir başarı elde etti. Tüm bunları yalnızca 23 yıl içinde gerçekleştirdi ve bu yol, 14 asırdan uzun bir süredir devam etmektedir. Bugün bile, insanlığın yegâne kurtuluş yolu olarak ona olan inanç giderek artmaktadır. Kesinlikle söyleyebilirim ki, bilinen peygamberler ve dinler tarihinde onun kadar başarılı bir şahsiyet bulunmamaktadır.

İslam Peygamberi tamamen sıfırdan başlayarak başarıya ulaşmış, görevini eksiksiz yerine getirmiştir. İlk olarak yakın çevresini—akrabalarını—davet ederek başlayan bu din, yalnızca 23 yıl içinde evrensel bir medeniyet haline gelmiş ve bugün hâlâ yayılmakta ve gelişmektedir. İnsanlığın kurtuluşu ise, küresel adaletin ve hakikat temelli bir yönetimin tesis edilmesiyle, yaratılışın gerçek amacına ulaşmasıyla mümkün olacaktır.

O, dünyada yalnızca 63 yıl yaşadı; bunun 40 yılını sıradan bir insan olarak, 23 yılını ise peygamberlik misyonuyla geçirdi. Bu süre boyunca son derece acı dolu bir hayat sürdü. Onu yolda bırakanlar oldu, yanında görünüp düşmanlık edenler oldu, müslüman olduğu halde onu incitenler de az değildi; hatta o öldükten sonra ona ihanet edenler bile çıktı. Allah yolunu saptıranların ona yaptığı zulüm yetmiyormuş gibi, Allah yolunu bulanların bile ona çektirdiği acılar bitmedi.

O, yaşadığı sürece hak ettiği değeri tam anlamıyla göremedi; ancak buna rağmen kimseyi lanetlemedi. Aksine, son nefesine kadar düşmanları ve kendisine zulmedenler için Allah’tan merhamet diledi, bağışlanmalarını istedi. Çünkü… çünkü o, Merhamet Elçisi idi.

Namık Babahanov
Bakü – 2025